Kadının Bağımsızlığı – Dr.Metin AYCIL

Dr.Metin AYCIL

kadından,

kendisinde olmayanı isteriz

hasret yerinde kalır

ve biz çekip gideriz.

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

BGDergi’nin editörü arkadaşım, “Mart sayısının konusu ‘Kadın’ olacak” dedi. Otuz yıla yaklaşan mutlu bir evliliği olan biri olarak önce şunu sordum kendime: “Neden kadın konusunda bir erkek yazmaya kalkıyor, kadınlar yazsa daha iyi olmaz mı?” Sonra düşündüm: “Kadın anlatmaz, yapar.

Kadının Bağımsızlığı” söylemi beni çok uzun yıllar öncesine, yirmili yaşlarımın ilk yarısına götürdü. O yaşlarda ‘Kadın’ konusunda çok düşünüyor ve anlam yüklemeye çalışıyordum derinlemesine. Uzun notlar almıştım bu konuda; ancak ne yazık ki o notlarımın olduğu defterim, diğer notlarımla birlikte kayboldu. Çok şükür ki, deftere ‘Kadın’ konusunda yazdıklarımı aynı berraklıkla hatırlıyorum; zira o konuda düşüncelerim değişmedi.

Kadının Bağımsızlığı” ne demekti, ben ne anlıyordum bundan; daha doğrusu ne anlamak istiyordum? Konuya, en temelde cinsiyet açısından bakıyordum; zira insanı yaratan, iki farklı cinsin birlikteliğiydi. Allah Kadın’ı çok güçlü yaratmış ve ona yaratma özelliği bahşetmişti. Bir can yaratan ve yetiştiren Kadın, çok yüce ve çok özel bir varlıktı benim için her zaman.

Kadın, erkekten farklı olarak, “kızlık zarı” ile doğuyor. Kızlık zarı, kız çocuğunu mikroplara ve hastalıklara karşı koruyan mekanik bir önlem. Ancak benim yirmili yaşlarımdaki yıllarda ve özellikle kırsal kesimde bir namus göstergesiydi kızlık zarı; büyük bir kesimde bu hâlâ böyle. Bunun pratik anlamı şu oluyor: “Kadın evlenene kadar cinselliğini yaşamayacak; eğer bir erkekle cinsellik yaşadığı anlaşılırsa, onunla evlenip kendisinin ve ailesinin namusunu temizleyecek.

Bu bana âdil ve dürüstçe gelmiyordu; üstelik bir aldatmacaydı bu. Erkek her türlü cinsel özgürlüğünü yaşayacak; ancak el değmemiş bir kızla evlenecek. Bu nasıl mümkün olabilir? Bu bir aldatmaca, bunun böyle olmadığını, olamayacağını, bunun insan doğasıyla bağdaşmadığını herkes biliyor; ancak herkes oynuyor, kendini kandırıyor.

Bu erkek egemen anlayış, kızları da dürüst olmayan yollara itiyor. Karşı cinsle birlikte olmak için mutlaka kızlık ya da bekâret zarını bertaraf etmek gerekmiyor. Evlendiğinde bâkire olan bir kıza hiç el değmemiş mi oluyor? Ne kadar utanç vericidir ki, bekâret zarı diken bir sektör bile oluşmuştu ülkemizde. Hâlâ var mıdır bilmiyorum. Kadını metalaştıran ve aşağılayan bu anlayışı anlatırken bile hicap duyuyorum.

Kadının Bağımsızlığı ve Bağımlılığı ayırımını, kızlık ya da bekâret zarı etrafında oluşturmuştum yirmili yaşlarımda, söylediğim gibi düşüncelerimde büyük değişiklikler olmadı.

Fiziksel gelişimi ve olgunluğu belirli bir noktaya gelen bir genç kızın, kızlık zarı ile geçinme biçimi nasıldır? Cinsel olgunluğa erişmiş bir genç kız için, kızlık zarı âdeta bir tutsaklık ve bağımlılıktır; hâlâ fizikî kurallar geçerlidir genç kız için. Oysa söz konusu zarı bertaraf etmeye kendisi karar verdiğinde; bilinci, aklı, mantığı ve duyguları; bütünüyle benliği devreye girecektir. Bağımlılık, karşı cins ile bağlılığa dönüşecektir. Genç kadın, kendi benliğini sürece kattığı için bağımsızlaşacaktır.

Kültürde, sanatta, eğitimde ve ekonomide gelişmiş toplumları incelediğimizde, kadının bağımsız konumda olduğunu görürüz. Ancak bağımsız anneler, bağımsız bireylerin yetişmesine en büyük katkıyı yapabilirler.

İnancım odur ki, yukarıda anlatmaya çalıştığım, kadının benliğinle yaşamasını kabullenemeyen erkek egemen toplumlarda, kadına şiddetin önüne geçmek de pek mümkün olmayacaktır.

 

Paylaşım için teşekkür ederiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir